GAZİANTEP MASALLARINDA MİTOLOJİK DİKEY DÜNYA MODELİNİN MEKANA YANSIMASI

GAZİANTEP MASALLARINDA MİTOLOJİK DİKEY DÜNYA MODELİNİN MEKANA YANSIMASI

Prof.Dr. Behiye KÖKSEL

 

MEKAN

İnsanla mekan arasındaki ilişki çok katmanlı bir yapıya sahiptir. Halk anlatılarındaki mekanı en geniş çerçeveyle toplumsal mekan ve doğal mekan olarak ikiye ayırmak mümkündür. Herşey mekanla başlar, yaratılış mitine göre dünyada önce mekan oluşur. Her yerin suyla kaplı olduğu dünyada bir mekana ihtiyaç duyulmuş ve Ülgen tarafından suyun altına gönderilen kişiden toprak getirmesi istenmiş ve yer oluşmuştur.  Mekanı sadece dış çevre olarak görmek eksik bir yaklaşım olur.  Mekana ontolojik olarak yaklaştığımızda bu  katmanlar arasında doğa unsurlarını ruhu olan canlı varlıklar gibi algılayan animistik bir yaklaşım karşımıza çıkar.  Doğanın canlı olarak algılanması da çok katmanlı bir yapı gösterir .Tabiat unsurlarının iye/hamileri, ruhları olduğu anlayışı  sadece mitolojiye de özgü değildir.  Sofî de mekanı canlı olarak algılar, her varlık kendi dilince ve halince zikir halindedir.  Bu dünya hatta evren belki insanların emrinde ama sadece insanlar için değildir.   Bir başka katman da mekanın insanla birey olarak ilişkisi anlamında olup, ister doğal olsun, ister toplumsal olsun mekanların algısal bir özelliği vardır, kişi  üzerinde bulunduğu mekana yaşadığı olaylara göre anlam verir. Bu kişisel şuuraltı kollektif şuuraltında da kendini gösterir.

Biz bu çalışmamızda ontolojik olarak yaklaştığımız masal mekanına    mitolojik dikey  katman ve bu mitolojik katmanda da yer-su ruhları ve yeraltına açılan kapı üzerinde duracağız.

DİKEY DÜNYA MODELİ

Dikey dünya modeli Türk mitolojisinde dünyayı üç katmanlı olarak düşünem bir tasavvurdur. Yukarı, orta ve aşağı dünya. "Dünya modeli makrokozmosla (evrenle)  mikrokozmos insan arasındaki alakayı  oluşturur ve düzenler. Dünya modeli kapalı bir sistem olduğundan zaman, mekan  ve manevi ilişkileri göstergeye çevirerek takdim eder." Dikey dünya modelinde üst-yukarı, orta ve aşağı dünya mantığı söz konusudur.  Bu üçlü bölünme bilinen ve görünenle görünmeyenin ilşkisine yer verir.  Aslında üçlü model söz konusu olsa bile sadece bir zıtlık prensibi vardır. Gerek yukarı dünya-gök katındaki iyi ruhlar, gerekse yeraltındaki kötü ruhlar bizden olmayanlardır.  Yeraltındakiler Erlik Han ordusudur, bunlar kıınçı,ölütçiler (kıyıcı, öldürücüler) dir. Yarı insanî yarı hayvanî yüzlerle resim ve hekellerde temsi l ediliyorlardı.  Türk mitolojisinde biz ve onlar, bizim dünyamız ve onların dünyası şeklinde bir mekan formülü söz konusudur. Türk mitolojisinde yatay dünya modelinde ise 4 ana yön ve 4 ara yönün taşıdığı simgesel anlamlar  vardır. Yatay dünya modeli mesela destanda daha çok  karşımıza çıkarken masalda bilhass dikey dünya modeli hakimdir. Dikey dünya modelindeki üst-yukarı gökle temsil edilir. Gök kutsalın, iyinin, günahsız olanın temsilidir. Bu sadece Türk mitolojisinde değil  pek çok mitik tasavvurda böyledir. "Yüksek insanların ulaşamayacağı bir boyuttur, doğal olarak  insanüstü güçlerin ve varlıkların sahip olukları bir yerdir. Orta dünya yalnızca insanların yaşadığı bir yer olmayıp, çeşitli iyi ve kötü iyelerle doludur.  Orta dünya insanların  iyelerle ve hayvanlarla paylaştığı bir dünyadır.

MASALDAKİ MİTOLOJİ

Mit, efsane, masal, inanış, ritüel  şeklinde kendini devam ettirir,  ama ne yapısını, ne de eski anlamını kaybeder. "Mit, zamanla epik bir efsaneye, balad ya da romansa dönüşebilir ya da batıl inanç, alışkanlık, özlem olabilir, ama bu nedenle ne yapısını ne de anlamını yitirir."

Mitlerin kendini gösterme yerleri içerisinde masallar, efsaneler, destanlar vardır.  Ancak  halk anlatılarındaki   az veya çok  yansımalarına rağmen bir masal, efsane ya da destan metni mit gibi  kutsal değildir, anlaşılan  mit kendini masalda devam ettirirken kutsallığını  geride bırakmıştır. O yüzden mitteki mağara, dağ kimi zaman kutsalken  masalda bu kutsal olup olmama niteliğini kaybetmiş  ama temel prensipler yaşamaya devam eden kültlerle  devam etmiş, böylece masal eski kutsalın, inancın,  sembolün, ilkel bilgi kaynağının, dünyayı anlama modelinin kutsallık boyutundan sıyrılmış çerçevesidir.  Ritüelin, mitin inisyasyonunu  masal yeniden ele alır ve imgeler düzleminde  sürdürür. " Masalın bir eğlence ve dinlenme  aracı oluşturmasıysa yalnızca basitleştirilmiş bilinç, özellikle de modern  insanın bilinci içindir, derinliklerdeki psikede , inisiyasyon senaryoları önemini korur ve mesajlarını aktarmayı, değişmeler gerçekleştirmeyi sürdürürler. Modern toplumların insanı hiç farkına varmadan ve eğlendiğini ya da kafasını dinlediğini sanırken bile masalların getirdiği bu hayali inisiyasyondan yararlanır. "  Masal, eğlendirme, hoşça vakit geçirme işlevleriyle bireyin dünyasına girerken onun  eski kutsalın, ritüelin  öğretilerini kendisine telkin ettiğinin farkına varmaz bile. İşte masalın eğitici işlevi tam da burada yatmaktadır. Masalın ahlaki değer yargılarını iyi-kötü zıtlığı prensibi çerçevesinde  vermesi bir nevi eğitim unsuru olmasını sağlarken kültürün kodlarını  gizli ve sembolik dille öğreten, benimseten bir anlatı olduğunu görürüz.

Masal tanımlanırken çoğunlukla mekan için bilinmeyen bir mekan, masal mekanı; zaman için de masal zamanı, gerçek dışı zaman ifadeleri çok yaygındır. Masallarda zaman gibi mekan da  olağandışıdır. Ama bu olağandışılık sadece masal mekanı, gerçek olmayan tanımlamasıyla ifade etmek de yeterli değildi. Masallar, mitolojinin izlerini taşımakla kalmayan doğrudan yansıtan anlatılardır. Masal kahramanını, masal mekanını ve masal zamanını değerlendirirken mitolojinin yaklaşımını esas almak gerekir.  

MİTİK ÖZELLİKLİ KAYA

Literatürde "Gençlikte mi Kocalıkta mı" olarak bilinen Gaziantep'te  Ahmet Bey adıyla derlediğimiz masalda kahraman bir kayanın yanından geçerken kayanın dibinden gelen bir ses duyar, ses "başına bir bela gelecek, gençlikte mi istersin kocalıkta mı" diye sorar. Kahraman bu kayanın yanından geçerken üç gün üstüste bu sesi duyar. Burada konuşan kaya veya kayanın altından gelen bilinmeyen bir sestir. Kayanın kendisi veya etrafından ses gelmesi animistik bir yansıma olduğunu göstermektedir. Kayanın içinden gelen ses, görünmeyeni, bilinmeyeni bilme gücüne sahiptir. İnsanın bilme, kavrama alanının dışındadır ve burada animistik görünüşün yani kayaya canlılık yüklemenin yanı sıra kaya altında ötekilerden birinin olması ihtimali de vardır.  Burada ne kadar mistik bir durum olduğunu anlamak için masalın diğer varyantlarına bakalım. Masalın diğer 2 varyantında kahraman bu sesi rüyada duyar  ve bu  rüyayı üç gece  üstüste görür.Bir varyantta da sabah namazında camiye gider, namazı kıldıktan sonra duyar. Burada da mekan cami ya da cami çevresidir. Rüyanın ve sesin aynı işlevi taşıması kayanın insanın bilgi ve algı alanının dışındaki gücüne işaret etmektedir.

YERALTINA AÇILAN KAPIYI BARINDIRAN KAYA

 Köpekle Evlenen Kız  masalımızda kendisine evlenmek için talip olan köpeğe  verilen kızın köpekle birlikte yola çıkıp gittiği sırada köpeğin ulumasıyla açılan kayanın içinde çok sayıda odası bulunan bir eve ulaşması anlatılır. Köpekle kız bir dağın başında bir kayanın dibine gelirler, oraya gelince köpek ulur, uluyunca kaya devrilir, içeri girerler, girdikleri mekan bizden olmayanların mekanıdır, köpek sihirlidir, gece olunca köpek donundan çıkıp yakışıklı bir delikanlıya dönmektedir bu kayanın içinde.  İnsanların yaşamadığı ama gelip geçtiği metruk yerdeki dağlar ve kayalar masalın olağandışı kahramanlarının yaşadıkları yerler arasındadır, bu mitolojideki şu düşünceyi hatırlatmaktadır, orta dünya bize ait olsa bile insan bu yer katmanını bizden olmayanlarla ve hayvanlarla paylaşmaktadırlar. Masalda bir içiçelik söz konusudur, ama konu evlenme olunca sihirli hayvan insana dönüşmekte ve evlilik bu şekilde gerçekleşmektedir. Mitolojideki hayvanla evlenme yerini insana dönüşen hayvanla evlenmeye bırakmıştır, bu da bize masalın mitolojik kökeninin yanı sıra antropolojik sürecine de işaret etmektedir. Bu değişim kahramanda yaşanırken mekanda kendini aynı şekilde muhafaza etmektedir.

YERALTINA AÇILAN KAPI SU VE DERENİN DİBİ

Yer-su ruhları kapsamında konuya baktığımız zaman  su kaynaklarında, pınarlarda yaşayan bizden olmayanların da  orta dünyada insanlarla karşılaştıkları ve insanları kendi yeraltı dünyasına çekmeye çalıştıkları görülür,  ancak buradaki yeraltı Erliğin mekanı anlamındaki kötü dünya değil, ötekilere ait olma anlamındadır. Deli Kızın Hikayesi masalımızda masal kahramanı kıza bir güvercin şeklinde görünen peri padişahının oğlu derenin altındaki bir sarayda yaşamaktadır. Masal kahramanları suya batıp kaybolan develerin kuyruğuna yapışarak suyun altına iner ve orada şaşkınlık içinde peri padişahının sarayını  görür.

Eyvah adlı masalımızda denizden çıkan Eyvah adlı  varlık ,   yarısı var, yarısı yok, yarım bir insan görüntüsündedir, masalda kahramana yardım eden, iyiler kategorisinden bir varlıktır. Masalın kahramanı olan kızı alır ve onu denizin dibine indirir ve peri padişahının oğluyla evlendirir. Burada denizin altındaki mekan bağlık, bahçelik, güllük gülistanlık, saraylı, köşklü bir mekandır. Ama burası perilerin mekanı, saray da peri padişahının sarayıdır.  Bu olağandışı mekan tasviri de mitolojideki ikili mekan anlayışına benzemektedir. Biz ve onlar, bizim mekanımız ve bizden olmayanların mekanı.  Halk edebiyatında başka anlatmalarda da  denizin, nehrin, pınarın dibinin olağanüstülük taşıdığı ve onların mekanı olduğu görülür. Albastı efsanelerinde ve memoratlarında albastı kendinden olanların yanına gitmek için suyun altına iner, insanlarla bir arada uzun süre kaldığı için kendisini kabul etmeyen  kendinden olanlar onu öldürürler ve insanlar suyun üzerinde kan rengi  belirdiğini görürler. Burada suyun hami  ruhundan ziyade başka sahiplerinin  mevcudiyetine işaret ediliyor.

DEVLERİN MEKANI MAĞARA

Dev, görünüşü, davranış kalıpları, yaşadığı yer itibariyle  bizden değildir.  Çok iri,2,3,7 veya 9 kafalı, yürürken yer titreyen, konuşması gök gürültüsüne benzeyen, insan yiyen gibi  şekillerde tasvir edilir. Masallarda insanoğullarının mücadele ettiği, savaşmak zorunda kaldığı kahramanlardır. İncelediğimiz Gaziantep masallarında dev olumsuz kategoridedir. Bazı dişi devler insanoğluna karşı merhametli olabilir, bunun da en büyük sebebi insanoğlunun onun memesinden emmesidir.  Bazı masallarda devin olumlu olması  dikotomiyle izah edilebilir.  Devler sadece bizim masallarımıza ve mitlerimize özgü değildir. Halkbiliminin  antropoloji ve arkeoloji ile kesiştiği bir noktadan baktığımızda  bilmediğimiz zamanlarda yaşamış çok büyük vücutlu insan iskeletleri ve çeşitli insan kemikleri bulunduğundan bahsedilen yerler vardır. Bu durumda devler insanın unuttuğu, kanıtlarını kaybettiği ama mitoloji ve masallarda yaşamaya devam eden varlıklardır. Dr. Caymaz yaptığı araştırmalardaki bulgular neticesinde çok büyük insan kemikleri ve çok cüsseli insan iskeletleri bulduğunu söylemektedir:  " Bu konudaki araştırmalarıma göre yaşadılar. Eğer tufan 10.000 yıl önce olduysa devler yaklaşık 15.000 yıl kadar önce yaşadılar. Mitolojilerde Tanrılarla devler arasındaki savaşlardan söz edilir. Bu Tanrılar bizim anladığımız manada Tanrılar değildirler. Onlar üstün insanlardı ama dünyayı yaratanlar değillerdi. Bizim boylarımızda ama üstün teknolojileri olan insanlardı. Devler ise büyük ama zekaları az yaratıklardı. Belki de bu savaş uzaylı bazı yaratıkların aralarında yaptıkları bir savaştır. Bize kalan anısal izler masala dönüşmüştür. Nasıl tufan olayı ve Nuh bir efsane olduysa devler de masal olarak kaldı.
Benim gördüğüm ve incelediğim dev çene kemiği ve dev dişler Antalya yakınlarındaki Karain mağarasında bulundu. Yapılan çalışmalar kalıntıların 50.000 yıllık olduğunu gösteriyor. Öyleyse bunlar halen yaşayan bir canlı türüne ait olamazlar."

Süpürgeci Koca masalında dev bir mağarada yaşamaktadır ve evlendiği kızları bu mağaraya getirir. Veya kahraman, devlerle insan ayağı değmeyen yerde karşılaşır. Mıddık Kız masalımızda odun toplamaya giden üç kız kardeş hava kararınca yollarını kaybederler, karanlığın içinde uzakta bir ışık görürler, bu ışık yanan yer dev karısının mekanıdır. Mağara, insan dışı varlıkların, kötülerin yaşadığı mekandır. Türk mitolojisinde Göktürklerin menşei ile ilgili efsanede mağara kurtarıcı mekan, ana rahmi işlevini taşımakla birlikte burası da aslında dişi kurtun mekanıdır. Elleri ayakları kesilerek terkedilmiş  erkek çocuğunu dişi kurt bu mağaraya getirir. Mağara motifine kutsal mağara olarak bir alt başlık açmak gerekir. Yeraltına açılan mağara ile dağın tepesindeki mağara farklı özelliklere sahiptir. Dağın tepesindeki mağara dağın işleviyle bütünleşir.  Dağ, mitolojide tanrının, iyi ruhların, tanrısal  varlıkların katmanı olan yukarı dünyaya doğru yükselmektedir.  Buradan insanlara iyilik ve bereket gelir, ölen iyi insanların ruhları da buraya gider.  Hz. Peygamberimizin vahiy müjdesini aldığı Hira dağı ve mağarası kutsal bir mağara kategorisindedir. Zira Hira dağındadır. "Hz. Muhammed de muhtemelen otuz beş yaşlarında iken ramazan aylarında dedesinin inzivâya çekildiği Hira’daki mağaraya kapanmaya başladı. Özellikle nübüvvetin ilk müjdeleri olarak kabul edilen sadık rüyalar gördüğü altı ay içerisinde yalnız kalmak istiyor ve bu mağarada tefekküre dalıyordu. Azık olarak yanına çok az miktarda süt, kurutulmuş et veya zeytinyağı ile kuru ekmek alır, bunlar tükenince evinden yenisini tedarik edip tekrar mağaraya dönerdi. Nihayet kırk yaşına basıp olgunluk çağına ulaştığı  610 yılı Ramazan ayının son on günü içerisindeki -sonradan Allah’ın Kadir adını verdiği daha önce hiç karşılaşmadığı Cebrâil vasıtasıyla Alak sûresinin “ikra’” (oku) emriyle başlayan ilk beş âyeti indirildi.  Hac  ve Umre ziyaretinde müslümanların ziyaret ettikleri bu kutsal mekan Peygamber efendimizin Cebrail Aleyhisselam ile ilk kez karşılaştığı mekandır.

YER-SU RUHLARINDAN DAĞ RUHU

 

Mitolojiye göre dağlar yer-su ruhlarındandır.  Masallarda dağa yüklenen anlam bu mitolojik anlayışın izlerini gösterir. Dağın kutsallığı pekçok eski inanç sisteminde ve tek Tanrılı dinde görülür.  Tur-Sina dağıTevrat'a  göre  Hz. Musa'ya ünlü On Emir'in vahyedildiği dağdır. Tevrat'a göre Ahit Sandığı Hz. Musa'ya Tur dağında verilmiştir. Burada masal anlatıcısına bir not düşmek gerekiyor: Masalı anlatırken motifleri değiştirmek, mekan unsurlarına farklı anlamlar yüklemek  kültürümüzün bazı taşlarını yerinden oynatmak demektir. Masaldaki mekan, zaman, kahraman özellikleri inançtan mite, ritüelden geleneğe kadar pekçok unsurdan oluşmuş kompleks bir yapı taşımaktadır. Bu mitik mekanda kollektif bilinçaltının yansıması da vardır.

Mağara ve kuyu yeraltının yerüstüne açılan kapısıdır. Bunun en güzel örneği Şahmaran'dır, masallaşmış varyantları da bulunan Şahmaran  efsanesinde   yılanların şahı yerin altında yaşamaktadır.  Mağara motifine kutsal mağara olarak bir alt başlık açmak gerekir.

FELEK DİREĞİ

Sefil Çiftçi masalımızda kaderinin kötü olacağını  öğrenen çiftçi kötü kaderini düzeltmek için felek denilen yeri aramaya çıkar. Yolculuk macerasının sonunda şöyle bir yere gelir: Bir tepe, tepenin üzerinde bir direk, direğin bir ucu yeryüzünde ve direk dönmekte. Çiftçi tepeye çıkar, orda nurani yüzlü birkaç ihtiyar görür. Onlara derdini söyler, onlar da kendisine felek denilen yerin bulundukları yer olduğunu, dönen direğin de felek direği olduğunu, kendilerinin de yazıları düzeltmekle vazifeli olduklarını  söylerler.  Bir tepe üzerindeki felek direği  bir ucu yeryüzünde olarak tasvir edildiği için dünyanın direğini, dünyayı  tutan ekseni hatırlatmaktadır. Dünya ağacı, ya da dünya direği Türk mitolojisinde kozmik bir özellik taşır,  kozmolojik anlamda dünyanın eksenidir.  Kozmogonik anlayış unutulmuş ama dünyanın direği farklı versiyonlarda devam etmiş görünmektedir.

YER-SU RUHLARINDAN AĞAÇ RUHU

İnci Ağacı masalında üç kızkardeşin en küçüğü olan fakir kızın çöpte bulup eve getirdiği bir fareyi ortanca kızın ağzında altınla görüp öldürmesi üzerine  fareyi toprağa gömmesi, toprağın yeşermesi ve topraktan bir inci ağacının çıkıp büyümesi ile devam eden olaylarda bu inci ağacından aya sen doğma ben doğarım diyen güzel bir kızın çıkması ile ilgilidir.  Kız, ağacın gövdesinin yarılmasıyla  ağacın içinden çıkar. Papazım Ne Gördün masalında ise ceviz ağacından doğan br kız vardır.

İnci ağacı masalındaki ağacın incilerden oluşmuş olduğunu tasavvur edersek incinin simgesel bir anlam taşıyan bir nesne olduğunu ,  tıpta tedavi amaçlı  kullanıldığını ve büyüsel amaçlı kullanıldığını görürüz. 

"Yer-su ruhları üzerinde yaşanılan yeri temsil eden ruhlar topluluğu olduğu  için, dağların eteklerine, nehirlerin kaynaklarında, pınarlarda, denizlerde otururlar, yer-su ruhları insanlarla ilgili pekçok şeyi düzenlerler. " Yer su ruhları Çoruhlu'ya göre iyi ruhlar zümresindendir.

MASALLARIN KÖKENİ HAKKINDA

Masalların oluşumuyla ve kökeniyle ilgil teorilere baktığımızda mitolojinin önemli bir yeri olduğu görülür. Tarih öncesi görüş/mitoloji okulu masalları doğrudan mitolojiye bağlarken, Hindoloji okulu da Hint mitolojisine bağlar. Sakaoğlu, masalları tek bir kökene bağlamanın yanlış olduğunu söyler, yüzlerce, binlerce masalın çıkış noktasını bir kökene bağlamanın doğru olmadığını ifade eder,bunu anlamak için masalların incelenerek  köken olarak kabul edilen görüşlerin felsefesiyle  örtüşüp örtüşmeyeceğinin araştırılması gerektiğini ifade eder. 

SONUÇ OLARAK,

Masal deyip geçmemek lazım. İşte masal böyle bir derinliğin, karmaşık bir ontolojik yapının  anlatısıdır.  Motiflerine dokunmak, kişilikleri değiştirmek yani yazan veya anlatan bireye indirgemek masaldan çıkmak ve de masala, kültür kodlarına kıymaktır. Biz bu bildirimizde masalın  kompleks özelliğini mekan katmanında ele aldık, bu katman da oldukça karmaşık kültürel unsurlar yumağı olduğu için mitolojik mekan üzerinde durduk. Mitolojideki dikey dünya modeli masala nasıl yansımıştır, Gaziantep masalları özelinde   konuyu incelerken dar pencereden  bütün masal dünyasına   açıldık. 

 

 

 

KAYNAKÇA

Bayat Fuzuli,Türk Mitolojik Sistemi 1, İst. 2007,  Ötüken Yay.

Bayat Fuzuli,Türk Mitolojik Sistemi2, İst. 2007,  Ötüken Yay.

Çoruhlu,Yaşar Türk Mitolojisinin Ana Hatları, İst., 2006,  Kabalcı Yay.

Eliade Mırcea, Mitlerin Özellikleri, (Çev. Sema Rifat), İst., 2017 Alfa Yay.

Eliade Mircea, İmgeler ve Simgeler, (Çev. Mehmet Ali Kılıçbay), Ank. 2018, Doğubatı Yay.

Esin Emel , Türk Kozmolojisine Giriş , İst., 2001, Kabalcı Yay.

Köksel Behiye, Gaziantep Masalları Üzerine Bir İnceleme, yayınlanmamış doktora tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Ed. ABD, Konya, 1995.

Sakaoğlu Saim, Masal Araştırmaları 2, Ank. 2018,  Akçağ Yay.

 

E-Kaynaklar

https://insanveevren.wordpress.com/2011/05/01/anadolunun-dev-mezarlari/#more-1123 erişim tarihi:12.03.2022, sa:18.00 

İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/hira